19 Aralık 2009 Cumartesi

Kürt meselesi, sokak ve şiddet


Kerem Özkurt

Biz günlük hayat ekibi olarak bu işe ilk başlarken ve daha sonraları bir araya geldiğimizde hep aynı şeyi düşündük; bu siteden gündelik şeyler yazılacak. Yani sokağa çıktığınızda yada sokağa baktığınızda gördüğünüz şeyleri. Hatta bazen alışkanlıktan görüp de gördüğümüzü unuttuğumuz şeyleri. Onun için büyük laflardan da kaçındık büyüklerin konuştuklarından da; bugün de Kürt meselesi hakkında aynı tavrı takınacağım ben; yanlışları, doğruları, suçluları, suçsuzları, iyi Kürtleri, kötü Kürtler, iyi Türkleri kötü Türkleri anlatmayacağım; ama bir şey demeden olmaz çünkü iş sokağa döküldü diyorlar.


Aslında mesele çoktan sokaktaydı. Açılımlardan ve realitelerden evvel de sokakta, yolda, takside, otobüste beraber yaşarken, bir öfke demeyelim hadi, ama bir kaçınma bir temkinlilik vardı. Bir zamanlar kardeşçe, beraberce yaşanabildiği retoriği yanlış değil bence, sadece eksik – hala da yaşanabilir, “umut..umut.. umut insanda”ysa. Beraberdik tamam, barış içinde de yaşanırdı; ancak ne zaman gündeliğimizde bir sekme olsa, bir çelmeye takılsak, bir bozuntu, bir sıkıntı; hep o az konuşulan, kafanın en ücra köşesinde zamanını bekleyen düşünceler, etiketler, yaftalar harekete geçerdi. Çözüm tek cümlede; “O zaten Kürt”, “O zaten Türk”, Laz o, Çerkez, Göçmen, Pomak… Liste uzar gider. Asıl çelmenin ne olduğunu anlamaktan, sıkıntının üzerine gitmektense, böylesi daha kolay olurdu. Kısacası bu iş zaten sokaktaydı.


Diyen olursa aynı şey değil, şiddetin dozajı arttı; doğrudur? Mesele siyasetten çıktı, konuşmanın yerini silahlar sopalar aldı diye endişelenenler var. Çatışmanın sadece Güneydoğu’da değil tüm ülke geneline yayılacağından, kutuplaşmanın gitgide artmasından korkanlar; ve nihayet tüm bunların 1980 öncesi anarşiyi anımsattığını söyleyenler. 80 öncesi ayrı bir konu, ayrıca konuşulur; ama endişe edilecek durumumuz yok. Kürt sorunun “indiği” sokaklarda sözün yerini şiddet çoktan aldı. En basitinden Tekel işçilerine yüklendi polis geçenlerde, hükümetin işine son verdikleri Tekel işçilerine. Muhtemelen orada da söz bitmişti, şiddete başvurdular. Panellerde söz isteyip “bizi ne hale koydunuz” demeye kalkanlara, yahu onu bırak, metalci parmaklarla devlet büyüklerini selamlamaya, yani kendi meşrebince iletişim kurmaya çalışanların üzerine asgari üç korumayla yüklenirken. Devletin kendisi şiddeti bir sorun çözme aracı olarak kullanıyorken, kimden “söz”ü siyaseti sürdürmesini bekler ki.