17 Kasım 2006 Cuma

“Pasosu olan herkes için sendika”


Normal şartlarda, hazırladığım haber veya söyleşileri GünlükHayat'ta yayımlamak gibi bir âdetim yoktur. Ancak bu sefer durum farklı.
Memlekette bir öğrenci sendikası kuruluyor. Bunu ne kadar çok insan bilirse o kadar iyi! O yüzden buyurun Bilgi Genç Haber Ajansı'nın bu keyifli söyleşisine. İlk kez GH'de!

Mustafa Kuleli / BGHA

Geçtiğimiz hafta, Anadolu Ajansı’nın geçtiği bir haberle, Türkiye’nin ilk öğrenci sendikasının kurulacağını öğrendik. “Öğrenci sendikası” terimi, ilk anda biraz yadırgandıysa da, asıl merak edilen böyle bir sendikanın ne yapacağı, nasıl işleyeceği ve ne zaman kurulacağıydı.
Kısa haberlerle geçiştirilen bu önemli gelişmenin detaylarını öğrenmek üzere DİSK Basın-Yayın ve Halkla İlişkiler Dairesi Müdürü Fahrettin Erdoğan ile görüştük.

Neden bir öğrenci sendikası kurma kararı aldınız? Varolan örgütler görevlerini yapamıyor mu?
Her şeyden önce sendikanın işlevi farklı. Üniversite çağında olan 15 milyon gencin 1 milyon 200 bin’i üniversitede okuyor. Bu 1 milyon 200 bin’lik kitleye de şu anki öğrenci hareketleri ulaşabilmiş değil. Soluyla sağıyla bütün örgütlenmiş öğrencileri toplasak bile, çok düşük bir yüzdeye denk düşer. Üniversite kapılarının yoksul ailelerin çocuklarına kapatılmak istendiği, üniversitede her şeyin paralı hale getirildiği bu dönemde, öğrenciler proletaryaya yakınlaşıyor, bizce. Bu örgütsüz sosyal boşluğu, sendikanın doldurması gerektiğini düşünüyoruz. Dernek falan değil. Sendika! Hükümet’in karşısına dikilecek, hakkını arayacak ve bunu yazılı hale getirecek, belgelere geçirecek. Bu yüzden sendika.

Bunun kanunlarda yeri var mı?
Anayasa’da örgütlenme özgürlüğü var, kâğıt üzerinde de olsa. Altına imza attığımız uluslararası sözleşmelerde de bunun yeri var.

O halde GENÇ-SEN’in amacı yaygın olarak örgütlenip, gerektiğinde hükümetle masaya oturabilecek bir güç olmak…
Evet, kesinlikle hükümetlerin karşısına çıkacağız.

“İşçileri örgütlediniz de, bir öğrenciler mi eksik kaldı.” Şeklinde özetleyebileceğimiz bir eleştiri var size yönelik…
Güçlü sendikalar demokrasinin gereklerindendir. Sendika ve kitle örgütleriniz ne kadar güçlüyse, toplumsal yapınız da o kadar iyi demektir. Ama Türkiye’de sendikaların önünde çok büyük engeller var. Sistem, örgütlü bir güç istemiyor karşısında. Tüm güç toplumu örgütsüzleştirmek için kullanılıyor.

Peki, GENÇ-Sen nasıl bir sendika olacak?
Her şeyden önce demokratik bir sendika olacak. Aşağıdan yukarıya örgütlenmiş bir sendika olacak. DİSK şu anda bunun kuruluş çalışmalarını yürütüyor, öğrenci arkadaşlarla beraber. Kuruluş aşamasından sonra tamamen bağımsız bir sendika olacak. Hatta kongre kararıyla DİSK’ten ayrılabilirler bile.

Önünüzde bir yol haritası var mı?
Şu anda işin başındayız. En başta öğrencilerle görüştük. Nabız yoklama turları attık. Bu turları tamamlamış değiliz. Bunun yanında üniversitelerde geniş katılımlı toplantılar düzenlenecek. Aralık'ta da bir forum organize etmeyi planlıyoruz. Bu forumda Türkiye’nin her yerinden öğrenciler, kendi elleriyle sendikalarını şekillendirecekler.

Sendika’nın kuruluş aşamasında ne gibi zorluklarla karşılaşmayı bekliyorsunuz? Bunları nasıl aşmayı planlıyorsunuz?
Haklarını alamadıkları ve 12 Eylül’den beri özel bir baskıya maruz kaldıkları halde, öğrenciler örgütsüz ve dağınık durumda. Dolayısıyla biz doğru damarı yakaladığımızda, sadece ‘solcu’ öğrencileri değil en geniş öğrenci kitlesini kucaklayacak damarı yakaladığınızda pek çok zorluğu aşacağımızı düşünüyoruz. İki türlü zorluk var önümüzde. Biri Türkiye’de ilk olmasından kaynaklı “Öğrenci sendikası mı olurmuş.” görüşü. İkincisi de hem geleneksel sol yapılardan hem de 12 Eylül’ün üniversiteler üzerinde estirdiği terörden kaynaklanan örgütlenme korkusu.

Bildiğim kadarıyla yurtdışındaki örnekleri incelediniz ve Türkiye için özgün bir model geliştirdiğinizi düşünüyorsunuz. Dünyadaki öğrenci sendikaları nasıl işliyor? GENÇ-SEN’in onlardan farkı ne olacak?
Fransa, Yunanistan, Şili gibi örnekler var önümüzde. Bunlar, demokratik hak ve özgürlükleri uzun mücadelelerle elde etmiş ülkeler. Türkiye’de uzun soluklu mücadeleyle hak arama geleneği yok. Bizdeki sol hareket büyük ölçüde dışarıya göre şekillenmiş. Bir takım ülkeler şablon olarak alınmış. Biz bu sendikayı Avrupa’dakilerin bir kopyası olarak ele almıyoruz. Biz kendi deneyimimizi yaşayacağız ve karşımıza çıkan şeylerle hesaplaşacağız. Kendimize özgü sorunlarla başa çıkmaya çalışacağız. Özgünlüğümüz de zaten burada.

O zaman biraz da bu sorunlardan bahsedelim. GENÇ-SEN hangi alanlarda mücadele yürütecek?
Üniversiteye giriş, özelleştirme, burslar, barınma, beslenme, ulaşım, özel hayata müdahale, kameralar, notlama sistemleri, işsizlik, ayrımcılık ve şiddet gibi pek çok konuda çalışmamız olacak. Bunun yanında akademik mücadele de çok önemli. Şu anda üniversiteler piyasa koşullarına teslim olmuş durumda. Şirketlerin istemlerine göre şekilleniyor üniversite. Bunlara karşı mücadele vermeden üniversitenin özerk, demokratik ve akademik olması imkânsız.

Mücadele yürüteceğiniz alanlar arasında başörtüsü / türban sorunu da olacak mı?
Öğrencilerin tüm sorunları, bizim de sorunumuz elbette. Kamusal alanda hizmet alan, hizmet veren ayrımı çok önemli. Üniversite öğrencileri hizmet alan konumundadır. Dolayısıyla bu arkadaşların da kılık-kıyafetine müdahale edilmemelidir.

Peki, bu söyleşiyi okuyan ve sürece dâhil olmak isteyen öğrenciler ne yapabilirler?
Şişli’deki DİSK Genel Merkezi’nde bir gençlik bürosu oluşturduk. Bu büroda kuruluş faaliyetleri sürecek. Herkes DİSK’i arayabilir, gençlik bürosundaki arkadaşlarla görüşebilir, öneri, görüş belirtebilir. İnternet sitemiz de (www.gencsen.org) yayına geçti, oradan da bize ulaşabilirler. Katılımcı bir süreç bu. Tüm üniversitelerde toplantılar düzenlenmeli ve bu toplantıların çıktıları bizimle paylaşılmalı ki, öğrencilerin ihtiyacını tam olarak karşılayacak bir sendika kurulsun.


Öğrenciler ne düşünüyor?

Öncül Kırlangıç
Mimar Sinan G.S.Ü. – Mimarlık
Öğrenci muhalefeti en kötü dönemini yaşıyor. Herkes bunun farkında. Öğrenciler olarak, kendi yaşam alanlarımıza dair hiçbir söz söyleyemez durumdayız. Yeni, kitlesel bir çıkışa ihtiyacımız var. Fransa’da, Yunanistan’da başarılabiliyorsa, biz burada niye yapamayalım ki. Pasosu olan herkesi bu mücadeleye katarak, birlikte hakkımızı arayabiliriz. Gücümüzün farkına varabiliriz.

Kıvanç Eliaçık
9 Eylül Üni. – Sinema TV (Yüksek Lisans)
Güçlü bir öğrenci sendikası, yemekhane fiyatlarını düşürebilir, ulaşımda öğrenciye %50 indirim sağlayabilir, kredi affı çıkartabilir, ders araç-gereçleri ücretsiz dağıtılmasını talep edebilir. Bunların dışında, müfredatın belirlenmesinde, rektörün, dekanın seçilmesinde, okulların yönetilmesinde de sendika söz sahibi olabilir.

Cihat Demirtaş
Anadolu Üni. – Kamu Yönetimi
Üniversitelerdeki gençlik grupları dağınık halde. Taleplerimiz somut ve meşru olmasına rağmen, kamuoyuna bu şekilde yansıtamıyoruz. Bu yüzden sendikanın, taleplerimizi resmi ve meşru bir zeminde dile getirmesi açısından önemli olduğunu düşünüyorum.

Yasin Özdemir
İstanbul Bilgi Üni. – Tarih
Öğrenci sendikası denildiğinde, yakın geçmişimizin de etkisiyle, ilk akla gelen şey politik bir yapı. Ben sendikanın siyasetler üstü olmasını, öğrenci yaşamının pratik sorunlarıyla alakalı bir yapı olmasını ümit ediyorum. Böyle bir sendika başarılı olabilir. Herhangi bir grubun ya da otoritenin politik güdümünde bir yapı arzu etmem.

Yeşim Doğanay
İstanbul Üni. – Sosyoloji
Liselere ve üniversitelere baktığımızda neo-liberal saldırıların arttığını görüyoruz. Buna karşı, kendi haklarımızı savunabileceğimiz kitlesel bir öğrenci örgütüne ihtiyacımız var. Bunun da yolu öğrenci sendikasından geçiyor.

8 Kasım 2006 Çarşamba

Üniversite mezunu ama işsiz

kerem özkurt

Ekonomik krizler tüm ülkeyi kavururken, ortalıkta şu lafın dolaştığını hatırlıyorum: Türkiye’de onca iktisat fakültesi ve her sene bu fakültelerden mezun olan binlerce insan varken nasıl oluyor da krize girebiliyor ekonomi?

Birçok üniversitenin ve fakültenin varlığı daha önce de tartışılıyordu. Yeterli öğretim kadrosu, oturmuş bir kampusu, hatta doğru dürüst binası bile olmayan nice fakülteler açıldı. Bu kadar fakülteye ve üniversiteye ihtiyaç var mıydı? Türkiye’nin bu kadar üniversite mezununa ihtiyacı var mıydı?

Rahmetli Özal’ın Türkiye’ye en büyük miraslarından biri herhalde üniversite diplomasının, kişinin iş bilirliğinin/yapabilirliğinin önüne geçmesine izin vermesidir. Üniversite diploması sadece iş bulmanın olmazsa olmaz koşulu olmakla kalmadı işverenlerin de beklentilerini yükseltti.

Üniversite diploması önceden de kıymetliydi ancak 1980'lerden itibaren bu diplomanın kullanılırlığı arttı. İşverenler, aldığı eğitimden veya iş bilirlikten ziyade sadece diplomanın olup olamamasına baktılar. Bu o kadar arttı ki üniversite eğitimi gerektirmeyen işler için bile üniversite diploması birincil koşul haline geldi. Diploma artık bir iş kıstasıydı.

Bu diploma talebini karşılamak için üniversiteler yeni bölümler açtılar, özel üniversitelerin sayısı arttı. Bir sonraki adımda, diploma yerini üniversitenin markasına baktı. Belli başlı üniversiteler öncelikle tercih edilmeye başlandı. Saygın üniversite daha önce de saygındı ve tercih sebebiydi ancak şimdi, bir banka mesela sırf saygın bir üniversiteden mezun diye psikoloji mezunu birini işe alıp onu bankacılık işlemlerinde bir görev verebilmekteydi.

Bu süreç, diploma ve “marka” üniversiteden mezun olma koşullarının yanına kurumsal birkaç şirkette staj yapma, yurt dışında MBA, 2 yıllık iş deneyimi (her işveren 2 yıllık iş deneyimi ararken 2 yıllık deneyimi olanların nerede deneyim edindiklerini hep merak etmişimdir) gibi birçok ek malzemeyle hala devam etmekte. Sonuç: İşsiz binlerce üniversiteli genç, boşta gezen kalifiye elemanlar, öğrenim alanının dışında çalışmak zorunda kalan bir o kadarı ile eğitimini gördüğü bir iş bulma şansını elde edebilmesine rağmen beyaz yakalı sömürüsüne maruz kalan bir dolu çalışan.

Her işsizliğin sebebi iş olmayışı değildir; bazen uygun işe uygun eleman bulunamaması da işsizlik yaratır. Bizimkisi biraz böyle bir işsizlik bence. Türkiye’de ara elemana ihtiyaç günden güne artmakta. Bu gidişle günün birinde musluğu bozulduğunda fellik fellik tamirci arayıp ancak bir hafta sonrasına randevu alabilecek teknokratlar toplumu haline geleceğiz. Bunun da sebebi işler arasında saygınlık açısından bir hiyerarşi yaratılıp bunun sonuna kadar işletilmesi.

Her anne-babanın isteği çocuğunun üniversite mezunu olması, örneğin hukuk fakültesini bitirip avukat çıkmasıdır. Bu sadece çocuğunun iyi para kazanmasına sağlamak için değil, aynı zamanda zeki, çalışkan ve başarılı olduğunu da kanıtlamak içindir. Okumaya hevesli bir çocuk, istese de meslek lisesine gönderilmez o yüzden. Meslek liseleri de “hanım bunun okuyacağı yok meslek lisesine yazdıralım da mesleği olsun” diyerek serserilerin adam edilmesi için gönderildiği bir yer olmaktan kurtulamaz. Mesleklerin zekilik, çalışkanlık ya da başarıyla yukardan aşağıya sıralanmayıp; iş ahlakı içinde yapılan her işin değer bakımından birbirine eşit sayıldığı bir ortam yaratılmadığı sürece bu bir kısır döngü olmaya mahkûmdur gibime geliyor.