8 Kasım 2006 Çarşamba

Üniversite mezunu ama işsiz

kerem özkurt

Ekonomik krizler tüm ülkeyi kavururken, ortalıkta şu lafın dolaştığını hatırlıyorum: Türkiye’de onca iktisat fakültesi ve her sene bu fakültelerden mezun olan binlerce insan varken nasıl oluyor da krize girebiliyor ekonomi?

Birçok üniversitenin ve fakültenin varlığı daha önce de tartışılıyordu. Yeterli öğretim kadrosu, oturmuş bir kampusu, hatta doğru dürüst binası bile olmayan nice fakülteler açıldı. Bu kadar fakülteye ve üniversiteye ihtiyaç var mıydı? Türkiye’nin bu kadar üniversite mezununa ihtiyacı var mıydı?

Rahmetli Özal’ın Türkiye’ye en büyük miraslarından biri herhalde üniversite diplomasının, kişinin iş bilirliğinin/yapabilirliğinin önüne geçmesine izin vermesidir. Üniversite diploması sadece iş bulmanın olmazsa olmaz koşulu olmakla kalmadı işverenlerin de beklentilerini yükseltti.

Üniversite diploması önceden de kıymetliydi ancak 1980'lerden itibaren bu diplomanın kullanılırlığı arttı. İşverenler, aldığı eğitimden veya iş bilirlikten ziyade sadece diplomanın olup olamamasına baktılar. Bu o kadar arttı ki üniversite eğitimi gerektirmeyen işler için bile üniversite diploması birincil koşul haline geldi. Diploma artık bir iş kıstasıydı.

Bu diploma talebini karşılamak için üniversiteler yeni bölümler açtılar, özel üniversitelerin sayısı arttı. Bir sonraki adımda, diploma yerini üniversitenin markasına baktı. Belli başlı üniversiteler öncelikle tercih edilmeye başlandı. Saygın üniversite daha önce de saygındı ve tercih sebebiydi ancak şimdi, bir banka mesela sırf saygın bir üniversiteden mezun diye psikoloji mezunu birini işe alıp onu bankacılık işlemlerinde bir görev verebilmekteydi.

Bu süreç, diploma ve “marka” üniversiteden mezun olma koşullarının yanına kurumsal birkaç şirkette staj yapma, yurt dışında MBA, 2 yıllık iş deneyimi (her işveren 2 yıllık iş deneyimi ararken 2 yıllık deneyimi olanların nerede deneyim edindiklerini hep merak etmişimdir) gibi birçok ek malzemeyle hala devam etmekte. Sonuç: İşsiz binlerce üniversiteli genç, boşta gezen kalifiye elemanlar, öğrenim alanının dışında çalışmak zorunda kalan bir o kadarı ile eğitimini gördüğü bir iş bulma şansını elde edebilmesine rağmen beyaz yakalı sömürüsüne maruz kalan bir dolu çalışan.

Her işsizliğin sebebi iş olmayışı değildir; bazen uygun işe uygun eleman bulunamaması da işsizlik yaratır. Bizimkisi biraz böyle bir işsizlik bence. Türkiye’de ara elemana ihtiyaç günden güne artmakta. Bu gidişle günün birinde musluğu bozulduğunda fellik fellik tamirci arayıp ancak bir hafta sonrasına randevu alabilecek teknokratlar toplumu haline geleceğiz. Bunun da sebebi işler arasında saygınlık açısından bir hiyerarşi yaratılıp bunun sonuna kadar işletilmesi.

Her anne-babanın isteği çocuğunun üniversite mezunu olması, örneğin hukuk fakültesini bitirip avukat çıkmasıdır. Bu sadece çocuğunun iyi para kazanmasına sağlamak için değil, aynı zamanda zeki, çalışkan ve başarılı olduğunu da kanıtlamak içindir. Okumaya hevesli bir çocuk, istese de meslek lisesine gönderilmez o yüzden. Meslek liseleri de “hanım bunun okuyacağı yok meslek lisesine yazdıralım da mesleği olsun” diyerek serserilerin adam edilmesi için gönderildiği bir yer olmaktan kurtulamaz. Mesleklerin zekilik, çalışkanlık ya da başarıyla yukardan aşağıya sıralanmayıp; iş ahlakı içinde yapılan her işin değer bakımından birbirine eşit sayıldığı bir ortam yaratılmadığı sürece bu bir kısır döngü olmaya mahkûmdur gibime geliyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder