18 Aralık 2005 Pazar

Büyük adam

kerem özkurt

Takım elbiseli bir adamdı. Otuz yaşlarında ya da yirmilerin ortasında. Saçları taralı, sakalsız. Arabasına yaklaşırken uzaktan kapıların kilitlerini açtı anahtarı ile. Yürüyüşü dik, kendinden emin. Etrafına bakmadan biniyor arabasına, bir işi var, oraya yetişmeye gidiyor. İşten çıkmış da olabilir. Sevgilisini almaya gidiyordur. Kendinden mutlaka genç, şıkır şıkır bir kız. İllaki güzel, adama deli gibi âşık; öyle ki bırakıp gitse bir gün adam, arkasından ağlayacak, odasına kapanacak, çıkmayacak alışverişe günlerce. Evinden, okulundan alıyor adam kız arkadaşını, kendi gibi arkadaşlarının yanından. Birlikte yemeğe çıkıyorlar. Sonra sinemaya da gidebilirler. Keyifleri bilir. Hükmedici adam, onun dediği olur. Sert, kaya gibi, bir erkeğin olması gerektiği gibi. Kızın sızlanmalarına kulak asmayacak, yumuşamayacak, kızın bunu şımarıklığından yaptığının farkında. Gerektiğinde duygusuzlaşabiliyor yani. Diğer kişilerle olan ilişkilerinde yapabildiği kadar.

Büyük adam o. Herkes gibi yani. Büyümüş. Normal. Bir işi, bir duruşu, ilişkileri var, istediği zaman kesip istediği zaman kurabildiği. Biri onu bekletti diye alttan almayan, bunun için arkadaşını paylayan, sebepsiz yere birine çıkışan ama sonra özür dilemeye gerek duymayan. Kendiliğinden her şeyin yoluna gireceğinin farkında. Tuttuğunu koparan, peşinde olduğuna ulaşmak için çabalayan, diğer her işini bırakıp onunla uğraşabilen. Dünyayı çok da sallamayan, kendi deyimiyle karı gibi her şeyi kafasına takmayan. Ama sorunlardan kaçmak yerine oturup çözüm yolları arayan.

Kaçmayan. Kaçmak fillinin kökünde korku vardır. Korkmayan adam işte büyük adam. İlla zengin olması da gerekmez ya da güçlü; öyle görünmesi yeter. Gerektiğinde dövüşebilecek, karşısındakine de bunu hissettirebilecek adamdır büyük adam. Hayatında da en az birkaç kere kavga etmiştir. Her sorunu konuşarak karşısındakini dinleyerek çözecek diye bir kaidesi olmayan.

Uygar olmayan mı? Bunun uygarlıkla bir alakası yok. Bu normal olmak, erkek olmakla alakalı. Her erkeğin pasaklı olması gibi. Futboldan anlaması, yolda yürürken yanından geçen arabanın ne marka olduğunu bilmesi, özelliklerini bir çırpıda sayıp dökmesi. Sabahları geç kalkabilmesi gibi. Öyle her şeye duygulanmaması, duygulandığı zaman belli etmemesi, belli etse de bunu kendine yaraşır yaşaması; salaya sümük ağlamayarak, kendinden geçercesine gülmeyerek.

Bir safdil gibi her şeyi anlayacağım, her şeyi liflerine ayırıp derinine ineceğim diye vakit harcamadan, doğrudan, geldiği gibi yaşayan. Var oluş sorunu yok; O, zaten var. Gerisi boş. İçini kemiren kurtçukları yok içinde sanki. Büyük adamın susması kurtçuklardan değil anlayacağın; kendi ağırlığından, öyle olması gerektiğinden; gevezelerin hep şaklaban olmasından, aslında tek kelime söylememelerinden. Bocalayıp da söyleyememelerinden. Mantıklıdır büyük adam, boş laf etmez. Bu yüzden gerektiğinde konuşur, adabına uygun. Çam devirmez kolay kolay. Devrilen çamın da arkasında durur, bilerek yapmışçasına.

Her nedense uzun boyludurlar, ben uzun olsam bile uzun boyludurlar. Onun için yaşlarından değildir büyüklükleri. Davranışlarındandır. Sağlam duruşlarındandır. Anlatabildiklerindendir.

Ama büyük doğmaz ki her insan. Yani anlatamaz ki. Adil mi bu?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder