29 Aralık 2007 Cumartesi

İki yıl için bir yazı


kerem özkurt

İki yıl. 365 çarpı 2. artı 12 saat. 48 ay, 104 hafta, milyonlarca saat ve onun 60 katı dakika. Nasıl söylersek söyleyelim bir çırpıda çıkıyor ağızdan. Sonra durup derinlemesine düşününce ne kadar uzun bir zamanı geride bıraktığını anlıyorsun. Ne kadar çok anı, ne kadar çok olay, konuşmalar, yazılar, güldüğün, ağladığın, gülsen mi ağlasan mı şaşırdığın anlar, sıkıntılar, mutluluklar, sen fark edemeden birden boy atıp büyüyen çocuklar, birkaç ayda dikiliveren apartmanlar ve belediyenin durmadan suratına yumruk atar gibi değiştirdiği şehrin biçimi, hadi onu bırak, senin bazen yumruk yemiş gibi yere serildiğin ama çoğunlukla tekdüze sürükleyip durduğun yaşamın.

Hepsini birden hatırlamaya çalışmak gerçekten zorluyor düşüncemi. Zaten Mustafa’nın mail’i bana bunları değil, nedense tek bir anıyı hatırlattı. Sokak ortasındaydık, yanlış hatırlamıyorsam Göztepe’de minibüs caddesinin bir alt sokağında. Gündelik sıkıntıları anlatacağız dedi, öyle yüksek siyaset yapmaya gerek yok. Bizim sözümüz olacak, başkasının değil. Adı Günlük Hayat. Yazar mısın dedi, yazarım dedim elimden geldiğince. O günden beri yazıyorum elimden geldiğince.

GünlükHayat, derdi muradı isminde saklı bir yayın. Masa başında oturulup, oturduğun yerden üretilen, ayağı yere seyrek basan soyutlamalarla pek işi yok. Ama sokağın sözcüsü demeye kadar da götüremeyeceğim işi. Daha çok yazarı, kendi evinden çıktığında, çevresine bakıp ne düşünüyorsa, ne görüp ne duyuyorsa, hatta bazen evinden çıkmadan, penceresinden neyi gözlemliyorsa, gördükleri duydukları ona neyi yazmayı dayatıyorsa, onun yazıldığı bir yer. Onun için yazarı nerede yaşarsa yaşasın, burada yazılan hemen her yazıda aynı kokuyu, aynı sesleri duyuyor insan. “Evet, ben de gördüm onu”, “Benim de aklıma takılmıştı”, ya da “Tam da anlatmak istediğim buydu” diyebiliyor okuyucu. Benim için GünlükHayat’ı hem yazabildiğim hem de okuyabildiğim bir yer yapan tam da bu aslında.

Ama tek başına bu değil tabi. Doğrudan konuşamasam da yazıları dolayısıyla tanıştığım, en az bir kez GünlükHayat’ta yazmış arkadaşlar. Kendi adıma, uzun bir aradan sonra yazılarıyla tekrar karşılaştığım, ya da üretkenliğine şaşırdığım; kimi zaman atladığım bir şeyi gösteren, kimi zaman da bunu ben yazmalıydım dedirten tüm GünlükHayat yazarları. Sonra okuyucular. Yakın yahut uzak çevremizde ayaküstü görüşlerini söyleyen, ya da buradan, siteden yorumlarıyla katkıda bulunan GünlükHayat okurları. Yazdıklarınızın, söylediklerinizin havaya karışmadığını, birisi tarafından okunup yoruma değer görüldüğünü bilmek, yazı yazan -amatör yada profesyonel- biri için ne kadar sevindirici anlatamam. Ve tabi ki en önemlisi bu kadroyu bir araya getiren (nasıl yapabildiği hakkında hakikaten bir fikrim yok), bu siteyi deyim yerindeyse ayakta tutan editörümüz Mustafa. Nereye gitse, ne yapsa, GünlükHayat Mustafa’nın ajandasında kendine hep bir zaman buldu. Umarım bundan sonra da bulur.

Bu kadar laftan sonra herkese ve GünlükHayat’a iyi seneler dilemekten başka bir şey kalmadı sanırım…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder