2 Ocak 2008 Çarşamba

Yeni yıla bel bağlayanlara...



Duygu Kocabaylıoğlu

2008'den tek bir dileğim var: 2007 hiç bitmesin!


Diledim. Çok diledim ama olmadı. Olduramadım; makûs kader ve ben baş başa kaldık bugünün takvimiyle. Her yılbaşı gecesi 23:55-00:05 arasındaki o sürede 'yıl değiştirmenin' saçmalığına inanmasam da, sonunda ben de insanım; kendimi alamıyorum zaman döngüsüne bu kadar çok sevinen insanlığın kıskacından. Hem böyle caddeleri, ağaçları ışıklarla süslediler mi, iyice kaptırıyorum sevimli kapitalizme kendimi. Muhtemelen 2009 'a girerken kendime bir 'Noel anne' kostümü alacağım ki, yeni yıl coşkusuna 'uyum sağlama' sürecim tam olsun.

Malum yazılı ve görsel medyada 2007 analizleri, başımızdan neler gelmiş geçmiş dökümleri yapıldı son 2 haftadır. Ben de eline tv kumandası alan her aciz kul gibi "2007'de neler oldu?" başlıklı ‘VTR'lerden birinin peşine takıldım, ne yaşamışız bir hatırlayayım niyetiyle. Girişte birbirinin ardına sıralanan "Dünya'dan kareler"i izlerken, "ulan ben bunu geçen sene 2007'ye girerken de izlememiş miydim? Hiç mi bir şey değişmedi bu koca 365 günde?" serzenişinde bulundum gayr-i ihtiyari biçimde. Gerçekten de, sanki önüme arşivdeki bayat ‘VTR’ sürülmüş gibi tüm yaşananlar sanki 3-5-10 yıldır aynıydı.

Ortadoğu'da halen, yapış yapış bir sakız misali bitmek bilmeyen, bir savaş oyunu var, nedense(!) iktidarlar dışında herkesi hedef alan suikastlar-suikastçılar var, bombardımanlardan geriye kalan yıkıntılar arasındaki çocuklar var, bir de tabii hem sefaletten hem AIDS’ten ölen Afrikalı çocuklar var ki onlar her yılın acı bilançosunda baş tacı zaten... Bir de bunları kınım kınm kınayan (Nietzsche’nin kulakları çınlasın) üst-medeni Avrupa var ki kendilerinin bu aralar tek derdi Fransa Cumhurbaşkanı’nın yeni manken- oyuncu sevgilisi… Her neyse, sonra her sene zavallı gezegenimizin farklı bir yerini vuran seller, kasırgalar, depremler var… Belaların içinde belki de en masum olan bu doğal afetlerde perişan olan insancıklar var… Kendi seçimi olmayan iktidarı, sesiyle protesto ediyor diye biber gazını suratına, copu başka yerine yiyen şehirli insancıklar var… Çivisi çıkmış dünyaya daha fazla dayanamayıp, göçüp giden aydın beyinler var, onların zamansızlığına ağlayan insanlar var...

Yanılmıyorsam ilkokul birinci ya da ikinci sınıftaydım. Annem meşhur Yalan Rüzgarı’nı seyrederken haber spikerinin yayın akışını kesip, arada hangi sireni duyarsak ne yapmamız, nereye kaçışıp, saklanmamız gerektiğini hatırlattığını anımsıyorum. Oyun gibiydi o zamanlar. Kimin ‘eli’ kimin neresinde entrikaları arasında, muhtemel bombardıman uyarısı. Amerika fast-food işletmeciliği ile dünya yönetimi.

Kısacası doğu cephesinde değişen bir şey yok.

2008’den diledim ki zaman döngüsü bir yerden kırılsın, kopsun. Madem değişen bir şey yok elimizde, bari 2007 bitmesin; durduk yere umutlanmayalım ışıl ışıl ağaç süsleriyle. Olmadı. Olduramadım. Mecburen, yüzümdeki çizgilere 1 yaş daha aldım. Sevdiklerim için iyi dilekler tuttum, utanmadan aklımdan bireysel planlar bile geçirdim. Farkındalık umudu çiğneyip geçiyor; umursamamak istedim. Umuyorum ki, 2008 Aralık’ında ben halen aynı ‘VTR’yi seyrettiğimi hissetmem...





Böyle bir yazının ardından riyakârlık gibi dursa da, herkese mutlu yıllar dilerim…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder