27 Mayıs 2006 Cumartesi

Ankara'da şenlik zamanı!

Melike Geçgel

Geçen ay Ankara'da şenlik ayı idi. Her yerde bir konser, bir festival, bir film vardı. Ben de bunların birçoğunda yer aldım.



Genellikle ODTÜ’deydim. ODTÜ, üniversite şenliklerine gayet iyi hazırlanmıştı. Hüsnü Şenlendirici, Demir Demirkan, Sertap Erener ve ODTÜ’nün vazgeçemediği Yeni Türkü yer aldı şenlikte.



İnanılmaz büyük bir kampusa sahip olan ODTÜ’de birbirinden farklı binlerce öğrenci okumakta. Bunların bazıları metal, bazıları elektronik, bazıları rock, bazıları pop, bazıları türkü, bazıları Türk Sanat Müziği dinliyor. Ortam da buna uygun bir biçimde parçalanmış ve bu parçaların her birinde ise bahsettiğim müzik türlerine yer verilmişti.



Yeşil bir alanda dj kabini kurulmuştu. Ellerinde kavuniçi dondurmaları ve biraları olan, kızların sarışın, erkeklerin ise modifiyeli arabalı oldukları bu bölümde insanlar, denizde yüzer gibi dans ediyorlardı. Benim hiç kaldıramadığım bu türde onlar salına salına dans ediyorlardı.



Yaklaşık 200 metre ötesinde bu yeşil alanın, küçük bir su birikintisin ikiye böldüğü yamacımsı alanda ise amatör rock ve metal gruplarının konserleri vardı. Karanlığın içinde bir gökkuşağı görüntüsü yaratılmıştı. Erkeklerin çoğunluğu uzun saçlı, küpeli, piercingli, bazıları simsiyahken bazıları rengârenkti. Kızları da onlardan ayıran şey yuvarlak hatlarıydı.



Bu alanda uzun bir süre kaldım, bazen dinlemeye katlanamasam da en azından insanları canlı dinlemekten keyif aldığım ve bu müzik türlerinden hoşlandığım için akşam konserlerine kadar orada konakladım.



Akşam saat sekiz sularında devrim stadyumuna geçtim. Devrim stadyumu... Sevgililer, kalabalık arkadaş grupları stadyuma akmaya başlamıştı. Bazıları çimenleri tercih ederken büyük bir çoğunluk çimenlerin ortasına kurulmuş olan sahnenin karşısına geçmeyi yeğlemiş ve insanın içini ürperten ayaza rağmen taş stadyuma oturmayı tercih etmişti. Bugün sahnede Hüsnü Şenlendirici ve Laço Tayfa yer alacaktı. Herkes konser öncesi çalan şarkılarda geçen sınavların inadına eğleniyor, zıplıyor ve dans ediyorlardı. Nihayet iki araba sahneye yaklaştı ve stadyumdan alkış sesleri yükseldi. Konserin tamamına kalamadım, çünkü bir arkadaş grubu tam yanımda yere battaniye serip, rakı açıp, Hüsnü'nün klarnetini meze yapıp demlenmeye başladı. Koku öylesine cezbetmişti ki beni, bir an önce ortamdan uzaklaşmalıydım. Stadyumun kapısından ayrılırken insanların yüzünde endişe ve boş vermişlik vardı.



Bir yandan endişeleniyorlardı, çünkü bu sonsuza kadar sürmeyecekti. Hemen arkasından finalleri başlayacaktı. Yani yaşam derdi, geçim derdi için çalışma, didinme başlayacaktı. Bu sadece nefes almaları için düzenlenmiş bir gösteriydi. Bu klarnet susacak, bu sihirli notalar sadece müzik çalarların içinde kalacaktı. Herkes endişeli bir biçimde kulaklarını, yüreğini serbest bir biçimde salınan notalarla doldurmaya ve bir hafta sonrasını düşünmemeye çalışıyordu. Herkes her şeye boş vermişti. Sanki o stadyumu unutmak istiyorlardı. Unutmak ve sadece kendilerini düşünmek istiyorlardı. 4 gün boyunca aynı boş vermişlik ve endişeyle stadyuma gelip, sadece notaları aldılar alabildikleri kadar. Ne mumlarla yazılan “devrim” önemliydi onlar için ne de üstüne bastıkları “devrim”.



Üniversite şenliklerinde gençler gönüllerince eğlendiler. Gönüllerinin rahat ettiği derecede.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder