4 Haziran 2006 Pazar

Biz de varız!

Melike Geçgel

Geçen akşam Siyaset Meydanı'nın konuklarıydı romanlar, çingeneler. Ben çingene demeyi seviyorum, daha yalın, daha saf, daha doğru geliyor bu kullanım bana. Gerçi ben insana insan derim ama...

Televizyonun karşısında ders çalışmayı sevmişimdir oldum olası, 15 yaşıma kadar ailemin karar verdiği programları izlesem de sadece, kapalı bile olsa televizyon ben onun karşısına yayılıp çalışmaya bayılıyorum. Hatta hemen hemen bütün işlerimi onun karşısında yapıyorum, belki de ilham alıyorumdur ondan.

Yine böyle bir anımda, yani çalışırken, bir anda içimin kıpırdamasını sağlayan bir müzik çıkıverdi televizyondan. Lüleburgaz Roman Senfonisi...

Ben İzmirliyim. Ne alakası var demeyin İzmir ile çingenelerin. Çünkü İzmir'in güzel bir yanı da -her türlü insan vardır, hepsi bir arada yaşamayı öğrenmiş, istisnalar benim kaidelerimi bozmaz- insanlardır. İzmir'de bir nevi çeşitleme yapılmıştır. Neyse, bizim evin sadece iki sokak yukarısında yani yukarı mahallede çingeneler oturur. Çoğunu tanırım, bazıları ilkokul arkadaşımdır hatta. İşte o gece televizyonda duyduğum o tanıdık ezgiler beni çocukluk günlerime götürdü.

Erdinç vardı mesela ismiyle hatırladığım, çok güzel darbuka çalardı. Biz de oynardık sıraların üstüne çıkıp. Mesela ben ilk kez orda sevdim dans etmeyi. İlk kez Erdinç'in ablasından öğrendim göbek atmayı. O gece yine kalkıp oynamak geldi içimden ki, oynadım zaten. Yalnız o günler hep neşeli geçmezdi. Bana en çok dokunansa, hissettirilmese de bize ya da onlar hissettirmediklerini düşünseler de yapılan ayrımcılıktı. Evet, o küçücük çocuklar arasında ayrımcılık yapıyorlardı. Hepimiz farkındaydık bu durumun.
Bir gün sınıfta temizlik kontrolü vardı. Bilirsiniz hoca öğrencilerin saçlarını ve tırnaklarını kontrol ederdi. İşte bu esnada bir kız arkadaşımızın- ki bu arkadaşımızın ailesi okula baya bağışta bulunurdu- saçında bit bulundu. Kızı hemen dışarı çıkardı hoca ve diğerlerimizin saçlarını kontrol etmeden, sınıftaki çingene arkadaşlarımızı da çıkardı. Biz de fırsattan istifade bahçeye oyun oynamaya çıktık. Ne de olsa çocuktuk, dünya ve bitler pek de umurumuzda değildi doğrusu. Daha sonra öğrenmiştim olan olayı, hoca çingene arkadaşlarımızın saçlarını kontrol etmişti ve hiçbir şey bulamamıştı, ama sınıfta ben de dâhil birçok arkadaşım bitlenmiştik. Okullar tatil edilmişti, herkesin temizlenebilmesi için. Çocuktuk, bazılarımız bit denen o mikroskobik hayvanla ilk kez tanışıyordu. Bazılarımızsa hiç tanışmamıştı Erdinç gibi. Ama suçlusu oydu, çünkü o koyu tenliydi, zayıftı, iki sokak yukarıdaki derme çatma evlerde oturuyordu, ebeveynlerinin onlara göre doğru düzgün işleri yoktu, onlar hayatı ti'ye alıyordu, onlar sadece eğlenip eğlendiriyorlardı, onlar okumasa da olurdu, onlar ayakkabı boyardı, onlar çiçek satardı, onlar...

İnsanlar hep bir suçlu ararlar kendilerine, toplumun küçük grupları suçlamaya ihtiyacı vardır. Onlar suçlu oldular, günah keçisi, şamar oğlanı oldular, onlar bugüne kadar kendileriyle gurur duydular varlıkları inkâr edilse de, onlar sevdiler kara gözlü çingenelerini, onlar hıdrellezi en büyük ateşleri yakarak kutladılar, onlar gül ağaçlarının altına hayallerini gömdüler, onlar çıplaktı sadece örtündüler, onlar birer romandı kaleme alınmamış, onlar içimizdeydi ve birçoğumuz onların farkındaydı. Onlar, o kadar uzar ki, çünkü onlar benim hayatımda önemli bir yere sahipler.

Sizi birbirinize kırdırmalarına, sizi şu ana kadar yaşadıklarınıza rağmen içinizde yer etmesine izin vermediğiniz nefretle doldurmalarına, sizi yok sayanların olduğunu tasdikletmelerine, sizin eğlenceleriniz, kültürünüz, insanlığınız dışında üzerinizden prim yapmalarına izin vermeyin. Onlar kendilerine prim yapmayı o kadar iyi bilirler ki sizin saf kalpleriniz bunu kaldıramaz.

“Biz de varız!” olmamalı bu yüzden sizin sloganınız, “Biz varız!” olmalı. İyi ki varsınız...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder