21 Nisan 2008 Pazartesi

Hepimiz ‘anaç’ mıyız?


Elif İnal

Bekir Coşkun 12 Nisan’da o kadar korkunç bir yazı yazmıştı ki, kendimden hiç beklemediğim bir hareket yapıp adama mail attım. (ve tabi ki cevap gelmedi.) Yazı kısaca kadınların duygusal, hassas olduğu bu yüzden de hiçbirinin ‘kötülüklere’ kayıtsız kalamayacağı, ağlayıp üzüleceği ve bu yüzden de ‘solcu’ olduklarından bahsediyordu. Bir yandan da bu lafları, iltifatmış gibi süsleyip kadının ‘güzelliğine’ bağlıyordu. O kadar rahatsız oldum ki ‘Olmaz olsun böyle yazı, utandım!’a denk gelen bir şeyler saçmaladım…

Aslında erkeklerin zaten ‘Bütün kadınlar solcudur ve güzeldir’ başlıklı bir yazıyla problemleri olacağını sanmıyorum. Kadınlara gelince de ‘Tabi canım ben de tanımadığım çocuklar için ağlıyorum’ diyenlerin çok olduğuna eminim. Zaten Bekir Coşkun, Ayşe Arman’ın yaptığı röportajda, ‘Kadın anaç olsun, beni beslesin, üstümü örtsün, sarsın sarmalasın, yetmezse de kucağında uyutsun’a varacak sözler söylemişti. Dolayısıyla kadınların ‘anne’ olmalarından gelen ne kadar sıfat varsa bütün kadınları bu sıfatlara sıkışmaya mahkûm görmesi de çok doğal.

Haydi diyelim Bekir Coşkun yazıyı köşe dolsun, bir gün daha geçsin diye yazdı. Peki, kadınlar anaçlık etiketlemesinin en bariz örneklerinden de mi rahatsız olmuyor? Bu ‘annelik’ sıfatları, sonunda karşımıza ‘evimde mutluyum ben’ gibi bir reklâm çıkartır ve bunun çok normal karşılanmasına zemin hazırlar. Reklâmcılar için tabi ki hiç fark etmez, ürünü sattıracak her şey mubahtır fakat izleyen kadınlar da mı rahatsız olmaz? Reklâmda kadınlar kocalarını sabah işe uğurlar, ‘ev kadını olmak monoton değildir’i kanıtlamak için -biraz da delirmiş gibi- evlerinin ‘keyfini çıkarırlar’. ‘Okulu bıraktım, dansöz olacağım’ reklâmı ‘Türk aile yapısına’ aykırı bulunup kaldırılmıştı hatırlarsınız. Bu reklâm da herhalde Türk aile yapısına ‘cuk oturdu’ diye çok seviliyordur RTÜK tarafından. Reklâm müziğinin orijinali Ajda Pekkan’ın ‘o benim dünyam, onunla nefes alan ve onunla yok olan’ sözlerine ya da orijinalin de orijinali ‘I need a hero’ (kahramana ihtiyacım var hem güçlü olsun hem de hızlı) şarkısının sözlerine fazla yorum yapmama gerek yoktur herhalde.

‘Velev ki’(!) derin bir nefes alıp bu reklâma da sabrettik, ne de olsa ‘bilinç aşılanmamış’ kadınlarız, peki ‘bilinçli’ feminist kadınlar ne kadar özcü tanımlamalardan uzak konuşuyor? Amargi kitabevi geçen hafta Duygu Asena haftası yapmıştı, güzeldi hoştu ama yine feminist bir akademisyenden rahatsız olmayı başardım. Konuşmasında erkekle kadının biyolojik farklılıklarının olduğunu ve aynı olamayacaklarını söyleyip örnek verdi: ‘Biz üç işi aynı anda yaparken erkek tek işe odaklanıyor.’ Biyolojik farklılık, uzuv farklılığı bu kadar önemli midir? Kadınla erkeğin özelliklerinin belirmesinde nasıl bir faktör olabilir ki bu fark? Benim bir kadınla olan farkımla erkekle olan farkım arasında uçurum mu vardır, bir uzuv mudur bu yakınlığı ya da uzaklığı belirleyen? Bir bütün olarak ‘kadınlar güruhu’ düşüncesi var oldukça Bekir Coşkun ‘bütün kadınlar’ diye yazı da yazar, o reklâmdaki gibi bütün kadınlar evlerinde mutlu mesut yaşamaya da layık görülür.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder