2 Ağustos 2008 Cumartesi

Bir yazdan hatırımda kalanlar...


Melike Geçgel

Bir yazdan hatırımda kalanlar, geçmiş yazdan hatırda kalanlardır benim için. Yine yaz tatili başlıyor ve ben yaklaşan bu tatilde geçmiş yazımı düşünüyorum. Ne yapmıştım, ne yapmıştık, ne yapacağız…

Bugünü değil de dünü ve yarını düşünme konusunda Can Dündar’a hak veriyorum sanırım. Bir yandan da haksız buluyorum yazısını. Haksızlık ettiğini düşünüyorum düne ve yarına. Evet, bugünü düşünmektir belki doğru olan, belki haksızlığa uğrayan da bugündür hiç hatırlanmadığı ve istediği gibi yaşanmadığı için. Belki de bugün, yarının hayalini kurarak ve dünden kalan pişmanlıkların yarasını örtmek için vardır. Belki onun da isteği budur, bunu yapabildiğimiz ana kadar bugün var olmaya devam edecektir. Dünden arındığımız, pişmanlıkların izinden kurtulup onları da hatırlanmaya değer birer anı haline getirdiğimiz anda, yarınla ilgili hayallerimize ulaşıp bir başka hayalin peşinden gitmeye karar verdiğimiz anda anlam kazanıyordur bugün.

Her kış soğuğa, yorgunluğa, beklentilere dayanmamı sağlar yazla ilgili hayallerim. Neden yazdır bu hayallerin sahibi? Neden ona yüklenmiştir bu görev? Sıcak olması mıdır onun bu ayrıcalık sahip olmasının nedeni? Kış neden haksızlığa uğramış hisseder kendisini? Neden hep kışın yoruluruz, kışın üşürüz ve memnun değilizdir üşümekten, hep kışın hasta oluruz, ısınmak için para öderiz, cebimiz için de felaket tellallığı yapar kış?

Yaz ise kışın sefaletinin üstüne kurmuştur krallığını. Kış olmasa bir anlamı olur muydu insanoğlu için yazın. Benim için olurdu sanırım. Güneşi tepemde görmeyi, mavi gökyüzünü aydınlatmasını, belki de sadece sevdiklerimi görmemi sağladığı için seviyorum yazı. Herkes daha samimi geliyor bana, tüm dertlerinden arınmış, sakin ve rehavetle gelen gülümsemeler… Kışın telaşına kapılmış insanların saat aralarına sıkıştırılmak hoşuma gitmiyor. Belki de kış bana yalnızlığımı hatırlatıyor.

***

Kışa bu kadar yüklendiğim yeter değil mi. Aranızda kışı sevenler vardır mutlaka, yalnız olmayı sevenler. Ben yalnız kalmayı severim, ama yalnızlık hissi acıtır beni. Bu kendi kendine sorulan soruların anlamı nedir? İçimizdeki cevaplayıcı uyandırmaktır amacımız. Biliriz, yanıtları yine biz vermek zorundayızdır. Ama soru somak isteriz kafamız karışınca. Belki de belli bir sistemin işaretleridir bunlar. İnsan beyninin çalışma yöntemidir. Nedenler, nasıllar, niyeler… Cevap aradığımız konular, beklentilerimizi oluşturan çizgilerin parçasıdır aslında. Kişiliğimizin ilk oluşum yıllarında ailelerimizi çileden çıkaran sorularımızın da amacı budur zaten. Öğrenmek, irdelemek, kurcalamak… Adının ne olduğu önemli değildir. Önemli olan kendimize bir amaç belirlemektir. Sorarız ve yetinmeyiz cevaplarımızla, daha fazlasını elde etmektir amacımız. Belki de varlığımızın nedenini öğrenme dürtümüzdür sorularımızın altında yatan sebep.

İşte bu yazının gidişi de bu sanırım. Her şeye bir görev yüklememizin nedeni de “var olma” amacımızı arıyor olmamız. Sadece var olduğumuzu kabul edemeyişimiz. Belki de var değiliz. Bu cümle korkutucudur benim için. Var olmamak… Sorun ne yazda ne de kışta aslında. Sorun içimizdeki hesaplaşmaya cevap verecek bir şeyler arıyor olmamız. Dünün de yarının da suçu yok.

***

Bir yazdan hatırda kalanlar değil bunlar, yeni bir yaza girerken aklımda dönen ve bir sonuca ulaşamayan düşünceler. Hatırımda kalanlar ve kalacaklar mı? Buyurun…

İzmir… Kordon boyunca sere serpe uzatmış ayaklarını, ellerinde içkileri, yanında en sevdikleri, en yalın, en çıplak dostları, hafif bir yaz akşamı esintisi ve Esin’in güzel sesi. Koro şefi Mute, derin sözleriyle Tuna, Sevdam, gizli duygusal Fırat, her daim gülmeye hazır Eda, bonus mu rasta mı kıvırcık mı sfenks mi belli olmayan saçlarıyla Kerem, yanımızda olamasa da yüreğimizde olan ve hep ne yaptığı merak edilen Pınar. Lise muhabbeti, hiç usanmadan çekiştirilenler, bin defa dinlenmiş olsa da haylazlıklar… Karaburun, Bodrum Koyu… Sakin ama patlamaya hazır olan aydın sahil kasabası, öğretmen evi… Annemle içilen kahveler ve her defasında bakılmak üzere kapatılmış fincanlar. Ablamla (bekâr olarak) son kez paylaştığımız odamız. Babamın bir kısırdöngü içerisinde gidip geldiği Antalya, Bodrum, Çeşme, Fethiye.

Hatırımda yer eden ve hiç çıkmayacak olan; nasıl bir insan olursam olayım beni bu halimle kabul edebilmiş, beni ben olduğum için sorgulamayan, yaptıklarım ve yapacaklarımda destek bulduğum ailem ve aileme katılmış olan, yürekleri de dostlukları ve sözleri gibi mert olan insanlardır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder