5 Mart 2006 Pazar

Berber

kerem özkurt

Berbere ilk gittiğim zamanı hatırlıyorum. Koltuğa oturduğumda yeterince yükselemiyor olmalıyım ki koltuğa gazete yayıp kolluklar arasına köprü gibi konan bir sunta parçasına oturturlardı. Bense gazeteye rağmen ayaklarımı koltuğa basmaya çekinirdim. Koltuklara ayakkabıyla çıkılmazdı ve küçükken her öğüdün tutulması gerektiğine inanırsınız. Saçlar gözüme girmesin diye gözlerimi kısarken, bir yandan da kulağımda öten, diğer koltuklardan gelen makas sesleri içinde rahatlıkla ayırt edebildiğim metalik ses ister istemez korkuturdu. Sesin kesildiği her fırsatta neler olup bittiğini aynadan seyredebilmek için daralmış göz kapaklarımın arasından, yarı aydınlık, bakardım. Sonra berberin elleri ezbere devam ederdi tıraşa.

Berber dükkânları erkek egemen mekânlardır. Kahvehaneler gibi. Tüm ülke, dünya gündemi, tepedeki televizyondan, tezgâhın köşesine iliştirilmiş teybi çalışmayan bir radyo ya da ağırlıklı olarak kadın resimleriyle dolu gazetelerden okunan kısa bir haberden hareketle tartışmaya açılır. Berber de kahveci gibi tartışmalara katılmaz pek. Kendi işine bakar o; orada bulunma sebebine. Sadece arada durup, makasını tarağına sertçe vurarak temizledikten, belki küllükte külü iyice uzamış sigarasından bir nefes çektikten sonra konuya kısaca laf atmakla yetinir. Saçını kestiği müşteriye fikrini sorar. Köşesiz tartışmalardır bunlar; vakit geçirmeye; yoksa herkes keyfi için oradadır.

Müşterisi berberine sadıktır. Arkadaş tavsiyesi veya tıraşın normalden ucuz olması dışında bir berbere ilk giriş tesadüfîdir. Tıraş güzel, muhabbet sıcak, içerisi ortalama temizlik standardını tutturuyorsa, aynı berbere devam edilir. Olmazsa berber arayışı devam eder, giden saçlar diş kirası kalır. Berber bir alışkanlıktır. Ayda bir gidilse de, üç ayda papaza dönmüş saçlarla koltuğa oturulsa da hep aynı berbere gidilir. Müşteri taşınsa, berber dükkân değiştirse, saatlerce yol gitmek gerekse, aynı ustanın makası istenir; bu öyle bir bağlılıktır.

Arada kurulan bu samimi ilişkiye rağmen en iyi anlaşılan berbere bile istenilen tıraş zor anlatılır; çünkü bazı kelimelerin karşılıkları berberler için farklıdır. Berber koltuğuna oturmuşun; berber serdiği ütüsüz örtünün uçlarını ensende iğnelerken nasıl yapalım diye soruyor. Kısaltalım dersen normal bir tıraş yapacaktır, uçlarından alalım dersen kısaltacaktır, düzeltelim dersen hiçbir şey yapmayacaktır ama ne yapar eder normal bir tıraş zamanı boyunca kafanla uğraşır. Kaçınılmaz son, berber fırçayla üzerinde kalan kılları silkelerken geniş aynada zannettiğinden daha kısa saçların olacaktır.

Yerden başlayan camları olan, tavana gömülmüş küçük lambalarla gündüz bile aydınlatılan, bir kenarda jöle ve bakım kremleri üst üste dizilmiş, saçları dikilmiş üniversitenin tanışma partisine gider gibi giyinmiş gençten birinin berber koltuğunun arkasından ilgiyle bakarak katalogdan bir saç modeli işaret ettiği bir erkek kuaföründen haz edemedim bir türlü. Ama eski kafalılığımdan ama takıntılı olmamdan. Her yer değiştirişimde sokak aralarında, sadece tanıyanın gittiği, berberin tıraşın ortasında kapı önünden geçenlerin selamını aldığı, iş yokluğundan sıkılan esnafın arada bekleme kanepelerine oturup gazete okuduğu ya da berberle çene çaldığı küçük ama bakımlı dükkânlar aradım. Buldum da. Her buluşumda enseyi temizlemekte kullanılan kerpetene benzer o basit makinenin çıkardığı kısa, tok seslerin ve ensemde gezinirken verdiği ürpertinin sağladığı huzurun bir benzerini yeniden tattım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder