14 Mart 2009 Cumartesi

Doğum günü yaklaşan bir yazarın anıları



Duygu Kocabaylıoğlu

Şu fani dünyada 25. takvim yılımı dolduruyorum bu pazar ve günlükhayat okuyucularına kısmetmiş “İyi ki doğdum mu ulan ben?!” yazısını okumak. Yoksa hangi bloglar, hangi köşeler yalvarmadı ‘gel bizde yaz’ diye de, kulak asmadım. Karnımı doyurmasa da çok şükür iyi kötü yazabiliyorum. Hamdolsun günlükhayat okuyucularına en son seslendiğim günden bu yana hala işsizim; ama olsun. Yüce Rabbim öyle olmasını istediyse vardır bir bildiği. Eski parayla 50 trilyon için loto oynadım, gene 3 tuttu. 25. yaşımı itinayla doldurup, ufaktan ‘Hala beni istemeye gelen yok!’ krizine girmek üzereyken, şans topları teselli kabilinden bunu uygun görmüşler benim talih kuşuma.

Rabbimin zahmet edip gönderdiği meleklerin kulağıma numaraları fısıldamasıyla, 3 kolon oynadım; 1’i tuttu. Hatlarda bir karışıklık oldu sanırım. Her neyse, velhasıl 3 koydum, 1 aldım pek sevgili okuyucular. Bu ‘sevgili okuyucular’ tandansı da ne anti-samimi bir yaklaşımdır, ne Ayşe Arman’cılıktır, inanın kendim de çözemiyorum. Küçükken, takriben bundan 12-13 sene evvel, her gün Ayşe Arman okurdum; Mudolu, Mangolu, lap-toplu, Cosmopolitan okuyucusu kent kadını alt yapım sağlamdır yani. Bak şimdi düşündüm de, geçmişte bir grup sevgilimi aldatmamın bir nedeni de, ilk ergenliğimde beynime kazınan özgür kadın imajı olabilir! İyi ki varsın psikanaliz. Yoksa kendimi nasıl çözerdim de, bu şizofrenle barışırdım!

Sayın editörüm ne der, şimdiden kestiremiyorum ama ‘daldan dala, daldan dala’ (buraya rep müziği gelecek) sesleniyorum bugün size günlükhayat’ın belli kültür seviyesi üzerindeki sayın okuyucuları. Bak, çeki düzen verdim hemen kendime. En son ne diyordum: Evet, 3 koydum, 1 aldım. Tıpkı güzel memleketim gibi. Ama hiç heveslenmeyin, bu yazıda siyasete bulaşmayacağım; yani, mümkün mertebe. “Yıllardır boşuna üniversite okumuşum, keşke evde oturup dantel öğreneydim” sızlanmasına da girmeyeceğim. … … Aha dur! Tıkandım! Başka ne yazıyordum ben? Şiir yazıyordum bir aralar ne güzel. 15-17 yaş civarında. Çirkinliğim ve platonik aşklarım sağ olsun, iyi bir şair bozuntusuydum. Sonradan editörü olarak başına geçtiğim lise edebiyat dergisi, bana ikinciliği layık görmüştü!
Ya hayat böyle işte, nerdeeen nereyeee. Sen dün el etek öperek koca metropolün belediye başkanı ol, bugün gel koskoca memleketin başına geç. Ama Yüce Rabbimin uygun gördüğü alınyazısı böyleyse onlar ne yapsın, değil mi? Üç kuruş aklım olsaydı 10 yaşındayken İstanbul belediyesinin kapısını aşındırırdım ben de; artık uygun bir kadro uydurulurdu canım! Şimdi 25 yaşında, bir bakanlığın basın-yayın müdürü gibi bi’şey olurdum, gazeteciklerim, televizyoncuklarım olurdu; medyada ne kadar –cak –cuk varsa parmak atardım. Pardon, pardon el atardım.

Çok stres altındayım global krizin teğet geçtiği okuyucu, anla beni! Bugüne bugün 25’imi dolduruyorum çok şükür. Hamdolsun ki kapitalizmin kalbinde yaşayan bir kadın için bu ne demek biliyor musun? 5 sene sonra gece/gündüz gözaltı kremleri kullanmaya başlamak demek. Çivisi çıkmış dünya nüfusunu artırmaya yarayacak doğurganlığın, yarısı gitti yarısı kaldı demek! Ayrıca, 25 yaşına geldim hala parmağımda bir TekTaş yok. “TekTaşımı keeeendim aldım” diyecek param da yok. TekTaş alsın diye bir adam sevdim, o benden de züğürt çıktı. Hayırlısıyla ciddi ciddi 25 yaş bunalımdayım sevgili sadık okuyucu kitlesi. Benden entelektüel seviyesi tavan yapmış bir yazı bekleme. Depresyon iznimi kullanıyorum.

O değil de, kapitalizm, sosyalizm, sosyo-ekonomik düzen, cart curt diye atıp tutarken geçenlerde IKEA’nın Çılgın Çarşambası’na gittim. Aferin bana, kırk yılda bir normal olmak lazım. Sabahın köründe deli dürtmüş gibi Bayrampaşa IKEA’nın girişinde 50-60 kişi itişe itişe bekleşiyordu kapının açılmasını. O gün çift kişilik dolap ‘çılgın’ indirimdeymiş. Ben herkes bizim gibi dolap almaya geldi sandım. Meğersem kahvaltı da 3 liradan 2’ye inmişmiş. IKEA cahiliyim, ne yapalım AllaAlla. O sabah Bayrampaşanın her sınıftan halkı cümbür cemaat kahvaltı etmeye gelmişti. ‘1 lira için diğer insanlar nasıl ezilir, nasıl ezilmelidir?’ konulu dersimi aldım, üstüne de bedava kahve içtim.

Balık pazarındaki Aslıhan pasajının alt katında sahaf İdris Abi var (ismini yanlış andımsa affet); kendisi Can Yücel’e benzemesiyle tanınıyor. Havadan sudan muhabbet ediyorduk, “Çok düşünme be kızım!” diye nasihatte bulundu bana. Okuduklarını unutuyormuş, aklına yazmıyormuş. Kendisine imrendim. Bir de 81 yaşında bir dedem var. Rabbim uzun ömür versin, yakışıklı ve inatçı dedem alzheimer’ın eşiğinde. Hafızanın kepenklerini indirmiş, tüm bilgileri RAM’e yazıyor; saatte bir de reset atıyor. Oh mis gibi. Sen rahat ben selamet hayırlısıyla.

Dün Frankenstein dedi ki, ‘Bilmek lanetlenmektir. Ne kadar çok bilirsen o kadar lanetlenirsin.’ Ben de kurşun döktürdüm, nazar boncuğunu boynuma taktım, lanetim kalksın diye. Ama sanırım benimki biraz daha farklı, daha ‘kompleks’ bir lanet. Öyle 2000 yıllık Şamanist geleneklerle sökülüp atılamıyor.

Neyse ne diyordum? Bu gezegende miladi takvime göre 25. yılım bitiyor. Dün kardeşim bir anket dolduruyordu, 'Sence benim başıma gelen en güzel şey nedir?' dedi. Sesimi buğulaştırıp ‘Doğmaak’ dedim, Nebil Özgentürk tonuyla. Sanırım 25 yıldır başıma gelen en güzel şey doğmak ve Rabbime çok şükür şanslı doğmaktı. İnsan olmak güzel şey evvelallah. “Dünyanın Durduğu Gün” adlı çakma kıyamet filminde de yıllar önce gezegenimize gönderilen uzaylı, karşılaştıklarında Keanu Reuvs’e öyle dememiş miydi? “O kadar uzun zamandır insanım ki, artık onlardan biri oldum. Ve bu hayatımın en güzel zamanıydı.”

Kendime inanamıyorum. Nihayet tamamen mutsuz, umutsuz ve karamsar olmayan bir yazı yazabildim. Rabbim sağolsun verdiği iman gücüyle yazdırdı. Yoksa benim ne haddime? Van minütss bıraksan beni, böyle ekşisözlük tadında, ordan burdan alıntılıyarak daha 25 sayfa yazarım yüce rabbimin izniyle. Post-modernizim çağında değil miyiz kafası karışmış okuyucum? Beğenmeyen olursa ‘post modernim’ der, başkasına satarım, kime ne ayol? Ben şimdi kentli kentli bunalıma girmeden, annemden dantel-örgü öğrenmeye gidiyorum. Ne varsa geleneksel değerlerimizde var hamdolsun. Haftaya da ilk örgülerimi semt pazarında satacağım, tüm okuyucularımı beklerim!

3 yorum:

  1. heryerde karışık şeylerden bahsedilmiş sakın okumayın tavsiye etmem :( çok sıkıcı

    YanıtlaSil
  2. gerçekten byıldım :)

    YanıtlaSil