10 Haziran 2009 Çarşamba

Hayaller dünyanıza hırsız girerse


Melike Geçgel

Hayatınızda yapmak istediğiniz her şeyi yaptığınızı ve yapılacak hiçbir şey kalmadığını düşünün. Sayacağım hayaller, hayallerine ortak olduğum insanlardan çalıntıdır. Altı tane dil biliyorsunuz, dünyanın her yerine muhakkak uğradınız, paraşütle atlayıp, okyanusun derinliklerine daldınız ve aşırı sporların hepsini en az bir kere yaptınız. Bir sürü makaleniz ve yayınlanmış kitaplarınız var. Çalışmalarınız tez konusu yapıldı. Üniversitede ders verdiniz. Yaşadığınız ülke dışındaki bazı ülkedeki üniversitelerde fahri doktor unvanınız var. Spor bir arabanız, bir motorunuz, yatınız ve bahçeli bir eviniz var. Bir film setinde bulundunuz ki bu film yazdığınız bir öyküden esinlenilmiş. Fotoğraf sergisi açtınız. Harika bir kadına âşık oldunuz, evlendiniz, çocuklarınız ve torunlarınız oldu.

Hemen hepimiz bunlardan en az bir tanesini ölmeden önce yapmak isteriz. Biliyorum insanların yapmak isteyeceği şeyler bitmez, gerçi bunlara sahip olan bir insanın fazlasını istemesi açgözlülüktür (yuh derler adama, hatta çok fena kıskanılır); fakat hangimiz isteklerimize dur diyebiliriz ki. Elde edemeyeceğimiz ya da yapmamızın mümkün olmadığı hayallerimizi de yapılabilir düzeye indirmekte çok başarılı bir tür olduğumuz aşikârdır. (Diğer türlerin hayalleri olmadığını nerden çıkardınız ki!) Sanki hayallerimiz olmazsa yaşayamayacakmışız gibi. Düşünün hayal dünyanıza bir hırsız girdi ve size hiçbir şey bırakmadı. (Bu cümleden bu hırsızların yakalanabileceği düşünülüp de ahlak masası gibi hayal hırsızlığı şubesinin de gerekli olduğu düşünülmesin. Hiçbir yetkilinin bilgilerine…)

Önce sadece hayatta kalmak ve zorunlu ihtiyaçlarımızı gidermek üzerine kurulmuş planlarımız vardı. Her geçen gün, daha dün duyduğumuz bir şeyden hareketle oluşturduğumuz planı uygulayamadan yeni hayallere sahip oluyoruz. Ve bana öyle geliyor ki bunlar adı gibi hayalin ötesine geçemiyor. Çevremdeki insanların her planına yetişmiyorum. Hatta bazen bakın ikinizin de planları aynı aranızda iş bölümü yapın dememek için zor tutuyorum kendimi. Bazen de başkalarından duyduğum bir plan gibi sanki benimmiş gibi geliyor. Isınıyorum bu yeni hayale ya da öyle sanıyorum, sanıyorum çünkü bir diğeri gelip çabucak ayartabiliyor beni. Her yeni güne yeni hayallerle uyanmak zaten 1 – 0 yenik olduğumuz hayata penaltı düdüğü çalıyor.

Neden sadece hayatın akışına ayak uydurup, karşımıza çıkan şeyleri yapamıyoruz. Mesela neden tatile sadece gitmek yerine, aylar öncesinden plan program yapmaya başlıyoruz. Nereye gidilecek, neler görülecek, ne yiyip ne içilecek, nerde kalınacak ve sair. Bunların yerine neden yorgun uyandığımız bir sabah bir iki giysiyi ve cüzdanımızı bir çantaya atıp yola çıkmıyoruz. Aylar öncesinden plan yapıp ya da hayalini kurup öyle yola çıkmayı nerden öğrendik? Ki bu yolla yapılmış tatiller genelde sıkıntıya yol açar. Dalacaktım ama daha çamur banyosu yapacaktım, bütün kış bunu bekledim ben ya, gibi uzayası olan cümlelerle dönülür genelde böyle tatillerden. Ve yaşanılan bu “hayal kırıklığı” bir süre sonra unutulur, öyle olmalı çünkü başka bir tatil planı yapılmaya çoktan başlanılmıştır.

Bu örnekleri arttırmak hayal dünyanızın genişliğine bağlı olarak değişkenlik göstermektedir. Ben bir süre önce hayal hırsızlarıyla anahtar teslim töreni düzenledim. (Ne yani yıllardır biriktirdiğim hayallerimi davul – zurna olmadan mı bırakacaktım.) 24 yaşındaki bir insanın hayallerinin taşınmasının uzun zaman alacağını ama bunda korkulacak bir durum olmadığını, yaşama şansımın yüksek olduğunu söylediler. Hayalsiz, plansız fakat umutlu, mutlu, şimdinin önemli olduğu günlerde tekrar görüşmek üzere. Beni özleyin anacığım! (Olacak O Kadar tekrar başlamış, telmih olsun diye, şey, ıhmm…)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder